BEKARA KARI BOŞAMAK DENİLEN ŞEY, TAMDA BUDUR/1;
Yaşımızdan dolayı evde izole durumdayız ya,
Hiç yapmadığım bazı absürd işleri yapmaya başladım.
Bugün yaptığım absürd iş nedir? diye sorarsanız,
Hemen cevap vereyim;
Meral Akşener'in ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun Meclis Grup konuşmalarını izledim.
Hem de başından sonuna kadar.
Ne öğrendin? diye soracak olursanız,
Benden yüz kat daha cahil adamlardan ne öğrenebilirsem, onu öğrendim işte.
Her iki siyasi parti lideri, hükümetin pandemi politikasını eleştiriyorlar.
Buna saygı duyarım.
Şöylede olabilir,
Böylede olabilir.
Bunlar tartışılır.
Ancak,
Şunu asla unutmamak icap eder;
Türkiye'nin başında hangi hükümet olursa olsun,
İşleri bir denge içinde yürütmek zorundadır.
Türkiye'de mültecilerle birlikte tam 90 milyon insan yaşıyor.
83 milyonu kendi vatandaşımız.
7 milyonu da göçmen.
Bu devasa nüfus, günde üç öğün yiyecek.
Hastalanan, hastanelere gidecek.
Ülkeyi toptan kapatmak mümkün mü?
Türkiye'de sanayiin çarkları tıkır tıkır yürümek zorunda.
Her ay asgari 16-17 milyar dolarlık ihracat yapmaz isen, Türkiye kendiliğinden kapanır.
Bir daha da açma şansında olmaz.
Hükümet, bir şeyi yanlış yaptı.
Vaka sayılarını değil de, sadece hasta sayısını açıklamakla, tarihi bir hata yaptı.
Verilen hasta sayıları, toplumu ciddi manada atalete sürükledi.
Bulaşı sayıları da verilmeye başlayınca, durumun vehameti ortaya çıktı.
Bu konularda hükümet eleştirilebilir.
Buna bir diyeceğim olmaz.
Ancak diğer konularda söylenenlerin hepsi birer deli saçması.
Meral Akşener, asgari ücretin net: 3 bin lira olmasını önerdi.
Hem Meral Akşener, hem de Kemal Kılıçdaroğlu, hayatları boyu hazırdan yemişler.
Hayatları boyu devlet kesesinden geçinmişler.
Piyasa mekanizmalarından zerre haberleri yok.
Akşener diyor ki;
"Asgari ücretin brütünün tamamını işçiye ver,
Devlet, SGK primi almasın, vergi almasın"
Peki,
Devlet, o işçiye ve ailesine nasıl bedava sağlık hizmeti verecek?
Devlet, yarın o işçiye nasıl emekli maaşı verecek?
Hayatları boyu devlet kesesinden yemiş insanların, çözüm önerileri de böyle olur.
Bu şehirde yaklaşık 40 yıl tüccarlık yaptım.
Şirketlerimde yüzlerce insan çalıştı.
Yüzlerce insana maaş verdim.
Yüzlerce milyar lira.
Yüzlerce insan için SGK primi ödedim,
Vergi ödedim.
Bunlarda yüzlerce milyardır.
Ay'ın 2'sinde benden maaş alan personelim olmamıştır.
Bu pandemi döneminde bütün mal varlığımı ipotek ederek, bankadan kredi aldım ve çalışanlarımın maaşını ödedim.
Hem de hiç iş yapmadığımız halde.
İşçi, alacağı maaşın netine bakar.
Yani cebine giren paraya,
Ötesi işçiyi ilgilendirmez.
Halbuki,
İşveren, cebinden çıkana bakar.
Personelin maaşı,
SGK primleri,
Ödenen vergiler,
Kıdem tazminatları,
Yemesi, içmesi,
İşe transferleri,
Hepsi birer maliyet kalemidir.
Ticaret hayatım boyunca, hiçbir zaman çalışan arkadaşım çok para alıyor diye düşünmedim.
Her daim daha fazla vermenin gayreti içinde oldum.
Çare aradım daha fazla vermek için.
Bence de emek en yüce değerdir.
Hafta içi fazla mesaiye daima % 50 zamlı ücret verdim.
Hafta sonu çalışmaya ise, % 100 zamlı ücret verdim.
Bütün çalışanlarım bunu bilir.
Dolayısı ile bu konuda benim konuşma hakkım var,
Sayın muhalefet liderlerinin hiç hakkı yok.
Şu anda iş alemi bütün birikimlerini yiyerek, ayakta durmaya çalışıyor.
Çalışanlar dahi bunun böyle olduğunu görüyor.
Herkesi işsiz kalma korkusu sarmış durumda.
Bu kritik dönemde asgari ücrete ölçüsüz artış vermek, düpedüz işçi düşmanlığıdır.
İşsiz ordusuna yüzbinlerce ilave demektir bu.
Ülkemiz, refah ve esenliğe ulaştığında, bu refah artışının karşılığı mutlaka emekçilerimize verilmelidir.
Bir maden işçisinin oğlu olarak söylüyorum bunları.
Şimdi ölçüsüz zamlar dönemi değil, işletmelerin ayakta kalması, asgari ücret zammından bin kat daha önemlidir.
Şu anda,
İşyerimdeki masanın çekmecelerinde yüzlerce iş müracaatı var.
Bunların çoğu, çok yakın tanıdıklarımın çocukları.
Bunları gördükçe içim burkuluyor.
Dileğim ve temennim o'dur ki;
Bu zor dönemi elbirliği ile geçelim.
Unutmayın ki,
Yıkılırsak, birbirimizin üzerine yıkılırız.
BEKARA KARI BOŞAMAK, TAMDA BUDUR/2;
Bu sütunlarda onlarca kez yazı yazdım.
CHP lideri sayın Kılıçdaroğlu için onlarca kez "Yalan makinesi" dedim.
Bunları derken, mutlu mu oldum?
Asla.
İnsan üzülüyor,
13 milyon seçmenden oy almış bir siyasi parti liderine "Yalancı" demeye.
Ama söylüyor işte,
Düpedüz yalan söylüyor.
İşin daha komiği ne biliyor musunuz?
Kılıçdaroğlu yalanın dozunu artırdıkça, gruptaki vekiller, ayağa kalkarak onu alkışlıyor.
Kılıçdaroğlu, sözünün bir yerinde yine Süleyman Şah! türbesinden yine bahsetti.
Şu Süleyman Şah konusunu birde benden dinleyin;
O malum türbede Süleyman Şah diye yatan birisi yoktur.
Mezar, bir saygı mezarıdır.
Ertuğrul Gazi'nin babasının adı bir kerre Süleyman Şah değildir.
Bir keçi çobanı nasıl Şah ünvanı alabiliyor?
Ertuğrul Gazi'nin babasının gerçek adı Gündüz Alp'tir.
Mezar yeri de bilinmiyor.
Selçuklu Devleti'nin kurucusu Selçuk beyden itibaren, Sultan Fatih'e kadar Türk Hakanlarının adı hep Türkçedir.
Osman Gazi'nin adı dahi muhtemelen Ataman Gazi'dir.
Gündüz Alp-Ertuğrul Gazı- Orhan Gazi- Sultan Murat- Yıldırım Bayezid, hepsi Türkçe isimler.
Arada bir tane Arapça isim, kuşkuludur.
Bunları geçelim hadi;
Süleyman Şah ya da Gündüz Alp,
Mezar yerini kim biliyor?
Daha ileri gidelim,
İstanbul'da mezarı olduğu iddia edilen Eyüp Sultan Hazretleri, gerçekten orada mı yatıyor?
Hiç sanmıyorum,
Aradan 600-700 yıl geçmiş.
Kim biliyor orada yattığını?
Güya gece görülmüş bir rüyaya dayandırılıyor.
Eyüp Sultan Hazretlerinin mezarı da bir saygı mezarıdır.
İstanbul'un kuşatılması sırasında, askeri şevke getirmek için yapılmış bir icattır.
Daha da ileri gidelim,
Bilecik'teki Ertuğrul Gazi mezarı da yakıştırmadır.
Şeyh Edebali mezarı da yakıştırmadır.
Mezarlar, birer saygı mezarıdır.
Saygı mezarı, Türk kültüründe olan bir şey.
Afganistan'ın kuzeyinde Mezar-ı Şerif denilen bir eyalet var.
Nüfusunun çoğunluğu Özbek Türklerinin yaşadığı.
Oranın adı niçin Mezar-ı Şerif?
Güya Hazreti Ali, orada yatıyor.
Bu sözde mezarı her yıl yüzbinlerce kişi ziyaret ediyor.
Hz. Ali Efendimiz, hayatında bir kez dahi o bölgeye gitmemiş, orada mezarı var.